Monday, December 19, 2011


Kahve ağacı, Yengeç ve Oğlak Dönenceleri arasında kalan kuşakta yetişmektedir. Kahve çekirdekleri, kahve ağacının meyvesinden elde edilmektedir. Kahve ağaçları meyve vermeden önce beyaz yasemine benzer çiçek açmaktadır ve kokusu da yasemin gibidir. Kahve bitkisinin toplanabilir meyveler vermesi için yaklaşık beş yıl geçmesi gereklidir; üstelik bir bitki olgunlaştığında en fazla yarım kilo kavrulmuş kahveye denk gelecek kadar meyve verir.

Kahvenin tarihçesi, İS 850 yılına dayanır. Herşey Kaldi adında, Etiyopyalı bir sığırtmacın, keçilerinin bir meyveyi yedikten sonra canlanmalarını fark etmesiyle başlar. Kendisi de bu meyveyi denemeye karar verir ve yedikten sonra duyduğu güç ve mutluluk hoşuna gider. Kahve tohumunun ünü, kısa süre içinde bölgede yayılır.

İlk kahve bitkisinin, Kızıldeniz'in Afrika kıyılarında yetiştiğine inanılır. Kahve çekirdekleri başta içecek olarak değil yiyecek olarak kullanılıyordu. Doğu Afrikalı kabileler kahve meyvelerini öğüttükten sonra hayvansal yağlarla karıştırıp pestil haline getiriyordu. Yuvarlanıp top biçimi verilen bu besinin savaşçılara enerji vermek için kullanıldığı söylenir. Milattan sonra 11. yüzyıl civarında Etiyopyalılar kurutulmuş kahve çekirdeklerini suda mayalandırarak bir tür şarap ürettiler. Aynı zamanda Arap Yarımadası'nda da yetişen kahve, aynı dönemde ilk kez orada sıcak içecek olarak kullanıldı.

Kahve yetiştiriciliği on beşinci yüzyılda başladı ve Arabistan'ın Yemen bölgesi uzun süre dünyanın en önemli kahve üreticisi oldu. Yakın Doğu'da kahveye talep çok yüksekti. Yemen'in Mocha limanından Kahire ve İstanbul'a doğru yola çıkan kahve gemileri çok iyi korunurdu. Hatta doğurgan kahve bitkilerinin ülkeden çıkarılmasına izin verilmezdi. Ancak bu kısıtlamaya rağmen dünyanın çeşitli yerlerinden bu yöreye gelen kişiler bu bitkiyi kendi ülkelerine götürdüler ve kahve Hindistan'da da yetişmeye başladı.
Bu sırada kahve, Arap tüccarların Baharat Yolu ile getirdikleri parfümlerin, çayların, kumaşların ve boyaların el değiştirdiği Venedik kenti aracılığıyla Avrupa'da da tanındı. İçeceğin halkça tutulması, sokakta limonata satanların, soğuk içeceğe alternatif olarak kahve bulundurmalarıyla mümkün oldu. Birçok Avrupalı tüccar uzun deniz yolculuklarında kahve içmeye alıştı ve bu içeceği kendi ülkesine tanıttı.

On yedinci yüzyılın ortalarında dünyanın deniz ticaretine egemen olan Hollandalılar, sömürgeleri olan Endonezya'nın Java, Sumatra, Sulawesi ve Bali adalarında büyük ölçekli kahve yetiştiriciliğine başladılar. Kahvenin Latin Amerika'yla tanışması ise bundan bir süre sonra Fransızların Martinik'e bir kahve tesisi getirmesiyle mümkün oldu. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Güneydoğu Asya'nın kahve tarlalarını kasıp kavuran bir hastalık buradaki kahvenin sonunu getirince, Brezilya dünyanın en büyük kahve üreticisi konumuna yükseldi.

Kaynak : 

No comments:

Post a Comment